Donald Trump’ın Beyaz Saray’a potansiyel dönüşü, jeopolitik ve ekonomik sorunlarla işaretlenen Amerika Birleşik Devletleri ile Afrika arasındaki ilişkileri altüst edebilir.
Donald Trump, ilk başkanlığı sırasında dikkatini nadiren Afrika’ya odakladı. Yine de, Beyaz Saray’a potansiyel dönüşüyle kıta kendisini yeni jeopolitik, ekonomik ve sosyal dinamiklerin merkezinde bulabilir. Afrika, ABD başkanlık tartışmalarında neredeyse yok olsa da, Amerika Birleşik Devletleri ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkiler önemli dönüşümler geçirme riski altında. Bu yeni Trump döneminden Afrika ülkelerinden ne bekleyebiliriz? Askıya alınan finansman, tartışmalı iklim politikaları ve yeni ekonomik girişimler arasında, bahisler çok yönlüdür.
Amerikan yardımı bekliyor
Trump yönetimi altında, ABD sübvansiyonları konusu, özellikle insani yardım ve sağlık yardımları ile ilgili olarak en önemli sürtüşme noktalarından biriydi. Trump, halefi Joe Biden tarafından iptal edilen bir kararla DSÖ finansmanını askıya aldı ve Amerika Birleşik Devletleri’ni ajanstan çekti.
Trump’ın geri dönmesi durumunda, sağlık sistemleri için Amerikan yardımına büyük ölçüde bağımlı olan Afrika ülkeleri üzerindeki etki yadsınamaz olacaktır. Bu politikanın en çarpıcı örneklerinden biri, üreme hakları ve aile planlaması ile ilgili finansmanı kısıtlayan “Mexico City politikası”nın uygulanmasıydı. Madagaskar gibi ülkelerde kadın ve çocuk sağlığı üzerinde dramatik sonuçları olan temel hizmetlerin azaltılmasına yol açan bir önlem.
Geleneksel olarak Amerika Birleşik Devletleri tarafından desteklenen sağlık kuruluşları, yeni Amerikan politikalarının baskısı altında bütçelerinin eridiğini görme riskiyle karşı karşıyadır. Afrika’nın bazı bölgelerinde zaten yüksek olan anne ve bebek ölümlerinin sayısı, finansman tekrar kesilirse artabilir.
Ticaret ve AGOA
Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, Amerika Birleşik Devletleri ile Afrika arasındaki ticaret anlaşmalarının yeniden değerlendirilmesine de yol açacaktır. Bu ilişkinin temel araçlarından biri, birçok Afrika ülkesinin belirli yönetişim kriterlerini karşılamaları koşuluyla gümrük vergileri olmadan Amerika Birleşik Devletleri’ne ihracat yapmasına izin veren Afrika Büyüme ve Fırsat Yasası’dır (AGOA). Bununla birlikte, Trump yönetimi, insan hakları ihlalleri nedeniyle Uganda ve Gabon gibi ülkeleri askıya alarak bu kriterleri sıkılaştırmaya istekli olduğunu zaten göstermişti.
AGOA 2025’te sona eriyor ve genişletilmesine ilişkin tartışmaların insan hakları ve iç siyasi reformlar konusunda derin farklılıklarla işaretlenmesi muhtemel. Trump’ın müzakerelere yaklaşma şekli, birçok Afrika ülkesinin ekonomisi üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olabilir.
Aynı zamanda Trump, özellikle stratejik doğal kaynaklara erişim için Çin ile rekabete odaklanarak, Amerika Birleşik Devletleri ve kıta arasındaki ticareti teşvik etmeyi amaçlayan “Müreffeh Afrika” girişimini başlattı. Bu girişim iş fırsatları sunabilirken, aynı zamanda her iki tarafın ekonomik çıkarlarına odaklanan daha pragmatik ve daha az ideolojik bir ortaklığa da odaklanmaktadır.
İklim değişikliği: Afrika için bir gerileme mi?
Trump’ın geri dönüşünün etkisinin özellikle önemli olacağı alanlardan biri iklim değişikliğidir. Kötü şöhretli bir iklim şüphecisi olarak Trump, Amerika Birleşik Devletleri’ni sadece Amerika Birleşik Devletleri’ni değil, aynı zamanda iklimle ilgili doğal afetlere karşı en savunmasız olan Afrika ülkelerini de etkileyen bir karar olan Paris Anlaşmaları’ndan çıkarmıştı.
Biden başkanlığında Amerika Birleşik Devletleri, küresel iklim girişimlerini destekleyerek anlaşmaya geri döndü. Ancak Trump hayallerine devam ederse, Afrika fosil yakıtları destekleyen ve iklim hasarı için herhangi bir tazminat veya onarımı reddeden bir Amerikan politikasıyla karşı karşıya kalabilir.
“Siyasi gerçekçiliğe” dönüş
Donald Trump’ın cumhurbaşkanlığına dönüşü, Amerika Birleşik Devletleri tarafından Afrika’da teşvik edilen değerlerde bir geri dönüş anlamına da gelebilir. İnsan haklarının ve demokratik değerlerin tanıtımını bir öncelik haline getiren Biden’ın aksine Trump, jeopolitik çıkarlara, özellikle de LGBTQ+ hakları veya kürtaj gibi sosyal konuların önemine odaklanan daha pragmatik bir yaklaşım benimseyebilir.
Bu yaklaşım, Amerika Birleşik Devletleri ile bu konuları bir taahhüt kriteri haline getiren bazı Afrika ülkeleri arasındaki ilişkilere zarar verebilir, ancak aynı zamanda Batı’nın demokratik ilkelerine bağlı kalmayan otoriter rejimlerle daha yakın ilişkileri teşvik edebilir.